50 EYLÜL - EKİM 2011 / SAYI 28 YORUM çalışma olanağının yanı sıra ve disiplinler arası bir akademik kariyer olanağı da sağlayacaktır. Dolayısıyla mezunlarının istihdam olanaklarının genişliği, yat tasarımı lisans ve lisans üstü programlarının çok güçlü bir yönüdür. Bu gelişmenin çok önemli ve son halkaları da bu konudaki lisans ve yüksek lisans programlarının açılması olmuştur. Bu programlara -ve özellikle de lisans programına sahip olunması- Türkiye yat endüstrisinin tanıtımını üst düzeyde yapacağından, yabancı girişimciye de güven verecek ve sektör, yeni siparişlerle hareketlenecektir. Bu sonuçla Türkiye, tasarım mesleğindeki uluslararası saygınlığını perçinleyecektir. Türkiye’de bu konuya kendini adamaya hazır, çok yetenekli ve zeki gençler vardır. Kısacası, lisans ve yüksek lisans programlarının performansı arzu edilen devinimi yakalarsa, Türkiye “yat tasarımı sektöründe” çok kısa zamanda Avrupa’ya yetişir, geçer ve dünya lideri olur. Birçok yat tasarımı ofisleri açılır ve Türkiye dışarıya tasarım ihraç eder duruma gelir. Üretim hacmi, hızı ve kalitesi konusundaki dünya sıralamasındaki konumunu ise kesinlikle daha da yukarılara taşır. Aksi halde, ülke olarak bugün sahip olunan olanaklar, “kaynaklarının ucu yurt dışında olduğu için” yarın başka pazarlara kayıp gidebilir. Bu çok önemli bir noktadır. Pazar olarak, Türkiye koşulların uygun gelmediği takdirde, uluslararası girişimciler ünlü markalarını, teknolojilerini, yatırımlarını alıp, başka coğrafyalara gidebilirler. Uzakdoğuda ya da başka bir yerde üretimlerine devam edebilirler. Bilgiyi depolamak, işlemek ve üretir hale gelmek gereklidir. Ancak bu şekilde o bilim dalında ve o endüstride saygın bir konuma yükselmek mümkündür. Aksi takdirde, her ulusal pazar için, o suyun akıp gittiği bir yatak olma tehlikesi ve tehdidi vardır. Türkiye, toplam yat üretiminde dünyada ilk on ülke arasında bulunmakta; megayat üretiminde ise üçüncülükle dördüncülük arasında gidip gelmektedir. Ülkede bu sektörde her türlü teknolojik olanak ve iş gücü bulunmaktadır. Ancak Türkiye, bu konumunu büyük ölçüde Avrupa’ya olan coğrafi yakınlığına, ucuz ve kaliteli işgücüne borçludur. Türkiye’de dünyanın sayılı en büyük yatları inşa edilmektedir. Ancak şunu önemle vurgulamak gerekir ki, Türkiye, bugün “yat” özelinde, denizcilik endüstrisinde -hem stylingde hem iç mekan tasarımında- büyük bir tasarım ülkesi değildir. İstanbul’da, Antalya’da ya da İzmir’de, dünyanın saygın yat markaları tersanelerle anlaşma yapmış ve seri üretimler yapmaktadır ancak, bu markaların tasarım ofisleri hep yabancı ülkelerde bulunmaktadır. Baş tasarımcıları, tasarımcıları ve mühendisleri ezici oranda yabancılardır. Saygın bir yat dergisinde, dünyadaki tasarım ofislerinin listesine bakıldığında görülür ki, bu konuda Türkiye’nin adı az geçmektedir. Dünyada, yat tasarımında, eğilimleri yönlendiren, bu pazardaki uluslararası politikaları belirleyen, tüketim alışkanlıklarını kodlayan en büyük merkez, Fransa’nın güney kıyılarından İtalya’da Viareggio’ya kadar uzanan kıyı şerididir. Bu merkezin dışındaki ilk periferde ise İngiltere, Almanya, Hollanda ve ABD gibi ülkeler bulunmaktadır. Türkiye bu anlamda; İspanya, Güney Afrika Cumhuriyeti, Avustralya hatta İsviçre gibi ülkelerin bile dışındaki, uzak bir yörüngede seyretmektedir. Sonuç Türkiye’nin yat tasarımı eğitimi konusunda öncü bir ülke haline gelmesinin nedeni tek başına bireysel akademik girişimler ve çabalar değildir. Aslında bu tabloyu hazırlayan etmen, Türkiye’nin pazardaki rekabet gücüdür. Türkiye bu gücünü Avrupa’ya olan coğrafi yakınlığından ve ucuz işgücünden almaktadır. Dezavantajları ise, Türk firmalarının kurumsallaşamamasıdır. Bir ülkede deniz ve denizcilikle ilgili kurum ve kuruluş sayısı, deniz aracı sayısı, denizde yıllık taşınan yolcu sayısı o ülkenin denizcilikten ekonomik beklentisini ortaya koymaktadır. Bu bakışla, Türkiye’de denizciliğin ve bu çalışmanın konusunu oluşturan yat tasarımı eğitiminin de rolü ve geleceği, en genel anlamda Türkiye’nin “ulusal bir denizcilik politikası” olup olmamasına bağlıdır. Yoksa yat tasarımı eğitimini, tekil olarak Türkiye’de yat firmaları ya da evrensel anlamda tasarım disiplinlerinin gemi mühendisliğiyle ilişkileri ölçeğinde anlamaya çalışıp, ona biçim vermeye çalışmak yararsızdır. Yat tasarımı eğitimi, denizcilik endüstrisinde aranan tasarımcı tipine göre kurgulanmalıdır. Öğrencinin mesleki yaşamında kullanacağı bilgilerin öncelik sırası, piyasanın beklentilerine göre belirlenmelidir. Daha açık bir ifadeyle bir yat, aynı zamanda hem endüstri, hem mimarlık hem de mühendislik ürünüdür. Ancak yat tasarımı, ne endüstri ürünleri tasarımı, ne mühendislik ne de mimarlıktır. Uzmanlaşmadan kaçınmak yararsız olduğuna göre, yat tasarımcısı olacak kişiye, mesleki yaşamında “en çok gerekli olan bilgilerin” verilmesi gereklidir. Bu bilgilerin neler olduğunun ve hangi sıra ve kapsamla öğretilmesi gerektiği tartışmasının yapılacağı ortam ise panel, sempozyum ve kongre gibi bilimsel toplantılardır. Bu toplantılara konuyla ilgilenen akademsiyenlerin ve piyasada çalışan uzmanların katılımı çok önemlidir. Sonuç olarak, bu bölüm Türkiye’de denizcilik sektörüne de rahatlık, prestij ve güven getirecektir. Kaynakça - Adams, James L. Bir Mühendisin Dünyası. Ankara: Tübitak Popüler Bilim Kitapları, 2004. - Pedol, Mario. Il Mare a Milano!, Nauta Design’ın başkanı Mario Pedol ile röportaj. www.designvillage.it/newsite/site/default. asp. - Snow, C. P. İki Kültür, Çev. Tuncay Birkan, Tübitak, 1999. - Ünlüsü, Cavit.“Türkiye’nin Megayat İmalatında Dünyadaki Yeri ve Önemi” Boat Builder. Kasım-Aralık 2010.
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=