Boat Builder Türkiye 29. Sayı (Kasım-Aralık 2011)

58 KASIM - ARALIK 2011 / SAYI 29 MAKALE ve normali de budur. “Hayır! Bu durum böyle değildi” diyor ünlü doğa bilimci ve aynı zamanda edebiyatçı Charles Pearcey Snow 3. (Snow, 1959). Bu inancın, bu yanılsamanın en sadık müritleri de mağlesef dilini, kültürünü, geçmişini unutan uluslar arasından çıkıyor ve bu da elbette bir rastlantı değildir. En başta “dil” geçmişle kurulan bir köprü olduğuna göre, bu köprü de atılınca yabancı dille eğitimle toplumlar ne geçmişi hatırlıyor ne bugünü yargılayabiliyor. Snow şöyle diyor: “Re-enkarnasyona inanan Avrupalılar’a ‘Geçmiş yaşamında kimdin?’ diye sorsanız size şöyle diyeceklerdir: ‘Ben filanca kontuydum, Ben filanca düşesiydim, Ben karun kadar zengindim, Ben kraliçeydim’ vs. vs… Bu irrasyonel düşünce, zaten dünya nüfusu sürekli arttığından matematiksel olarak olanaksızdır; ancak başka bir mantıksızlık, bu insanların genelinin böyle yanıtlar vermesidir. Bu insanlar eski yaşamlarında olasılıkla köylü, serf, esir, köleydiler. Çünkü zaten bugünkü Avrupa, toplumları da üçyüz yıl öncesinde bu toplumsal katmanlardan oluşuyordu. Bugün Belçika’da bir fabrikatör bundan üçyüz yıl önce doğsaydı nasıl biri olacaktı? Kırkbeş yaş beklentisiyle dünyaya gelen, iki kardeşi doğumda ölmüş, annesini vebadan kaybetmiş, babası çiçekten kör olmuş, yaşamı boyunca üç elbisesi olmuş, altı ayda bir banyo yapan, otuz yaşında dişlerini kaybetmiş, bırakın sağlık sigortasını vatandaşlık hakkı bile olmayan; toprağını sürüp karın tokluğuna yaşayan ve nefes aldığı için kendini şanslı hisseden biri olacaktı. Bugün Afrika aynı durumdadır. Azgelişmişlik-gelişmişlik-emperyalizm kavramlarının ve de türevlerinin henüz siyasi literatürde yerini almadığı kapitalizm öncesi dönemde, doğu ile batı arasında, gerek teknolojik düzey gerekse sermaye birikimi açısından büyük üstünlükler yoktu. Ancak bugün vardır ve adaletsizlik uygarlığın doruğunda üretilmektedir. Sanıyor muyuz ki bu böyle gidecek? Hayır!” 4. (Snow, 1959). Snow, insanlığın bu sorununu giderip gidermeyeceğini değil, nasıl gidereceğini tartışmıştır. Onun tezine göre bu geçici sömürü düzeni, insanlığın yok olmasıyla sonuçlanmadıkça, mutlaka bir gün bitecektir. Batılılar, matbaacılık, barut ve pusuladan yararlanarak askerlik ve denizcilik alanlarında -doğuya karşı- üstünlüğü ele geçirmişler ve bu üstünlüğü 16. yüzyıldan başlayarak korsanlıkeşkiyalık temelli sömürgeci ticari ilişkilerde kullanmışlardır. Amerika’nın keşfiyle Afrika üzerinden Asya’ya ulaşılması, geleneksel doğu ticaret yolunu değiştirmiş ve bu yeni doğubatı ticaret üçgeni sayesinde dünyanın zenginliği sürekli olarak Avrupa’nın batısına akmıştır. Antik çağdan başlayarak, denizci uygarlıklara yüzeysel biçimde bakıldığında, denizlerde egemenliği sağlayan toplumların, uygarlığı geliştirmede başarı sağladıkları bütün çıplaklığıyla görülür. Fenike, Yunan Uygarlığı, Ceneviz ve Venedik uygarlıkları hep amfibik toplumların ürünüdür. Emperyalizmin erken dönemlerinden bu yana Portekiz, İspanya, Hollanda, Fransa ve özellikle İngiltere’nin kat ettiği yol ortadadır. “Bugün dünyanın dört bir yanında bayrak dolaştıran ABD Donanması’nın İngiliz Donanması içinde biçimlendiği” deniz tarihçileri Carrol Starrs Alden ve Ralph Earl, Makers of Naval Tradition5 (Alden ve Earl, 1925) adlı kitabında uzun uzun, gururla, hatta şükranla anlatılmaktadır. Ünlü İngiliz başbakanı Churchill, General de Gaulle’e, Normandiya çıkartmasında “Avrupa ile açık denizler arasında bir tercih yapmamız istendiğinde biz (İngilizler) her seferinde açık denizi seçeceğiz. Sizinle -Amerikan Başkanı- Roosevelt arasında tercih yapmam istendiğinde ben de

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=